1970 doğumlu Ankara’lı tasarımcı ve sanatçı Aslı Kutluay; sanatında hayal kurmanın en önemli yaratıcılık ve yaşama sevinci olduğunu vurgular. Kendi yetiştiği coğrafyanın çıkmazlarını ve zenginliklerini gözlemler, buradaki içerikleri resim, heykel, tasarım ve düzenlemelerinde öyküleştirerek hayalperestliği izleyicilerine bir çözüm yolu olarak önerir.
Solo Sergilerinden bazılarını CerModern, Platform A, GaleriArtist LAB ve Kav - Ankara; Armaggan, Galeri Eksen ve İstanbul Tasarım Haftası, İstanbul Tasarım Bienali - Elgiz Müzesi - İstanbul; Artifact Galeri - New York; Magazzino Galeri - Venedik ve Artem Galeri – Bratislava’da gerçekleştirmiştir.
Katıldığı grup sergilerinin bazıları:
“With His Feet Resting Heavily n Clouds” Küratör Antonello Tolve, Michetti Müzesi, Pescara; “Opportunito Collettiva di Arte Contemporanea” & “Equilibri Armonici” Küratör Marco Testa, Floransa; “Essence of All Things”Küratör Dores Sacquegna, PrimoPiano LivingGallery, Lecce ;
“Flu Games Berlin” - Malzfabrik &“Infantellina Contemporary Berlin”- Berlin
“Yaşam için Enerji” & “Bir” Armaggan - İstanbul.
“Viaduc des Arts PARIS” &“Dialogue East&North” Gallery Monteolivetto - Paris & Nice ve“Je viens d’Anatolie...”- Avrupa Konseyi Sanat Kulübü - Strasbourg
Contemporary Istanbul’a Kanada’lı Arteria Gallery ve Chicago’da Sofa Fonksiyonel Sanat Fuarı’na Armaggan ile katılmıştır.
Ödülleri arasında: Paris’te kazandığı “Pari Emballage”adlı fikirsel projesi bulunmaktadır.
Sanatçı’nın Kendisinden…
… Bir dönem sadece “tasarım” üretmiş olsam da hikayesi olan kişiye özel tek parça ürünlere eğilim gösterdim. Ürettiklerimde hep bir sanatsal tat aradım. Bir dönem çok yolculuk yaptım, dünyada gidebildiğim kadar kent; o kentlerdeki müze ve galerileri gezdim. Her dönüşte gezi notlarımdan ve okuduklarımdan etkilenip atölyeme kapanıp resimler ve heykeller ürettim. Benim için tasarım ve sanatın kesiştiği bir dünya oluştu ve sonrasında bu hayal ettiğim dünyada yolculuk yapmaya devam ettim. Kitap okumak ve film izlemek benim çok beslendiğim başka bir yolculuk çeşididir. Felsefe, tarih, sanat tarihi, mitoloji, dünyada ve Anadolu topraklarında olup bitenler, yaşadığım coğrafyanın çıkmazları ve zenginlikleri yani kendi kişisel öyküm her zaman başucumdaki en değerli kitap gibidir.
Sergiyle İlgili..
Sanat yaşadığımız ve bilinçdışında saklı kalan sözle ifade edemediğimiz duygularımızı estetık, muzıp ve yaratıcı bir şekilde ve kimseyi incitmeden dışavurabildiğimiz evrensel bir ifade biçimidir.
Sanatçı kendi ruhundan daha fazla ruhla dolabilendir. Yaşama sevinci olan, sorgulayan, sınırları zorlama gücü ve cesareti olandır. Tüm bu yetenekleri barındırıp son derece alçakgönüllü kalabilendir.. Hiçlik duygusuyla karşılaşmış ve bir hiç olduğunu kavramış kişidir.
Evrenın ve tuvallerin suskunluğunda gizlenen büyük mesajın bazen verilecek en iyi cevap olduğunu düşünüyorum..
Aslı Aslında..
Kasım 2020
EVRENİN SUSKUN CEVABI
Aslı Sinman Kutluay yalnızca bugünü resmetmiyor. Bugünü resmederken, hem dünden yararlanıyor, hem de geleceğe dair tasarımlarda bulunuyor, biraz da geleceği bugüne getiriyor. Bugünden geleceğe bir şeyler fısıldıyor.
Aslı’nın resimlerinde, birden çok konu yer alıyor. Renklerin, çizgilerin, ışığın ve tasarımın içinden birçok tanıdık konuyla, simayla ve kavramla karşılaşıyorsunuz. Önce uzakmış gibi gelen, tanıdıkça bizden biri olanla yapılan samimi bir sohbet duygusu gibi…
Resimlere ilk bakışınızda khaos izlenimi hissediyorsunuz… Sonra o khaos’un içinden açığa çıkan bir hoşluk, dinginlik ve mutluluk… Sanırım bu bilinçli bir tercih. Teogonia’dan kozmogenia’ya geçmenin arayışı…
Hesiodos’un Theogonia’sında evrenin suskunluktan sesliliğe geçişi şöyle başlar.
“khaos’tu ilk önce var olan
sonra geniş göğüslü gaia, ana toprak”
Hesiodos evrenin ilk tasarımcılarındandır. Şiir diliyle evreni tasarımlamış; Tanrıları, Tanrılar savaşlarını, aşkları, kıskançlıkları, güzellikleri, çirkinlikleri mitolojik bir başlangıca, yolculuğun ilk başlangıç adımına dönüştürmüştür.
Aslı da önce bize bir khaos sunuyor… Bu khaos suskun bir khaos… Hiçbir şey söylemeyen, seslendirmeyi, anlamlandırmayı izleyiciye bırakan bir suskunluk… Sonra o suskun khaos’un içinden, yavaş yavaş, bir evren modellemesi, bir insanlık tasarımı görüyorsunuz. O tasarımın kapısını açıp, bir yolculuğa çıkıyorsunuz… Kadınların seslenişi… şarkıların seslenişi… doğanın seslenişi… denizin seslenişi…
Özgürlüğün, ne denli güzel bir nefes alma olduğunu renklerde, çizgilerde tanık oluyorsunuz…
Post-yapısalcılık ve postmodernizm üzerine çalışmalarıyla bilinen 2007 yılında kaybettiğimiz Fransız düşünür Jean Baudrillard “Daha ve daha fazla bilginin ve daha ve daha az anlamın olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bilginin anlamı ürettiğini düşünüyoruz, fakat olup biten ise tam tersidir.” der.
Günümüz dünyasının ana derdi, bilgi derdi değil… Bilgi ve daha çok bilgi her yerde fazlasıyla var. Bir milyon yıl önce homo sapiens olarak ayağa kalkan insan, ateşi, ancak 600.000 yıl sonra bulabilecekti. Oysa şimdi bilgi, aylar hatta günler içinde eskiyor, kullanımdan kalkıyor.
Günümüzün derdi, bilgiden çok anlam derdi… İşte Aslı Sinman Kutluay, bu anlam eksikliğinin peşinde…
Anlam gürültü içinde gelmez… Bağıra çağıra anlamı bulamazsınız… Anlam, suskunluk içinde sakinlik içinde aranır…
Aslı da evrenin suskunluğu içinde Homeros’tan bu yana bütün şairlerin aradıkları cevabı arıyor… Eserleri günümüze ulaşmış ilk şair Homeros’un arayışından 2800 yılı sonra Aslı’nın arayışı da pek farklı değil aslında… İlk şair Homeros’un, ilk felsefeci Thales’in, düşünceleri için idam edilen ilk düşünce suçlusu Sokrates’in, Hristiyanlığın güç gösterisi adına yaktığı İskenderiye Kütüphanesinin linç edilen kadını Hypatia’nın ve daha nicelerinin aradıkları cevaplar vardı.
Aslında cevaplar önemlidir ama cevaplardan daha çok sorular önemlidir.
Aslı, bu pandemi günlerindeki sergisinin adını Evrenin Suskun Cevabı olarak belirlemiş, ama bu sergi adında, dolaylı yoldan cevaplardan çok sorulara işaret ediyor.
Aslı’nın resimleri de zaten, cevapların resmi olmaktan çok, soruların resimleri… Aslı Sinman’ın suskunluğu da, cevaplardan çok, renklere yansımış sorularda ifade buluyor…
Bazen sormanın suskunluğu, cevabın gürültüsünden iyi gelir insana…
Bu sergide olduğu gibi…
Hukukçu Yazar Mehmet Bekar