• Facebook
  • Twitter
  • Lebriz
Nilay Kan Büyükişliyen

Prof. Nilay Kan Büyükişliyen

1950 yılında Ankara'da doğmuştur. 1966 yılında Güzel Sanatlar Akademisi (MSÜ) Heykel Bölümü’nde eğitimine başlayan sanatçı, Nusret Suman, Tamer Başoğlu ve Hüseyin Gezer'den heykel eğitimini alarak, 1971 yılında yüksek lisans diploması ile mezun olmuştur. 1971-1984 yılları arasında liselerde Resim ve Sanat  Tarihi öğretmenliği yapan sanatçı, 1983-84 eğitim yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nün kurulması ile Heykel Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak görevine devam etmiştir. 1985 yılında ilk kişisel sergisini açmış, 1986 yılında Sanatta Yeterlik diplomasını almıştır. Tüm akademik aşamalardan geçmiş, sırası ile Araştırma Görevlisi, Öğretim Görevlisi, Yardımcı Doçent ve Doçent olmuş, 2001 yılında da Profesör olmuştur. Akademik alanda Marmara Üniversitesi GSF Heykel Bölüm Başkanlığı görevini sürdürmüş ve emekli olarak ayrılmıştır. Halen Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak görevine devam etmektedir. Biri yurt dışında olmak üzere 16 kişisel sergi açan sanatçı, çok sayıda karma sergiye katılmıştır. Büyükişliyen'in müzelerde ve koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır.

Resim, heykel ve baskı olarak sunduğu çalışmaları, daha cok, soyut insan figürleri ve insanın duygu, düşünce ve oluşum halini betimlemektedir. İnsana verdiği değeri yaşamında da ilke edinmiş olan sanatçı, kendi çalışmalarını da aynı kavram üzerinden sürdürmektedir.

ÇİZGİNİN FORMLA DANSI

Nilay Kan Büyükişliyen’in figürlerindeki çizgiyi takip ediyorum. Kararlı, kesintisiz beden boyunca ilerleyen bir çizgi. Bu çizgi heykelin boşluk içinde kapladığı hacmin de çerçevesi aynı zamanda. Ellere ulaşamayan kesik kollar, kimliksiz suretler ama çoğunlukla dimdik duran bedenler.   Yan yana kadın erkek bedenleri, kimi zaman bir aile bazen yalnız bir kadın, müziğin ritmiyle kıvrılan bir dansçı...

Nilay Kan Büyükişliyen’in bedenleri, bronz heykel olmalarını unutturan bir öykü ile boşlukta izi bırakırlar.  Anlattıkları öykü, yaşamın içinde var olan savrulma anlarına teyellenmiştir. Ne ki kadın ve erkeğin bazen sırt sırta bazen yan yana kimi zamansa birbirlerine yaslanmış halleri bu savrulma anlarının, dinginliğe kavuşma isteğini çağırır. İkili ya da tek heykellerdeki oran-orantı ve denge, öykünün hatırlattığı dinginliğin biçimsel ifadesidir.

Richard Sennet, Ten ve Taş adlı kitabında; pagan dünyasındaki bedensel acıyı şöyle tarifler: “Pagan dünyasında bedensel ıstırap nadiren insani bir fırsat olarak görülüyordu. İnsanlar ıstırapla karşılaşabilirler, ondan bir şey öğrenebilirlerdi ama onu aramaya kalkmazlardı...” [1] Nilay Kan Büyükişliyen’in heykellerine her baktığımda bedendeki zamanın bu türden bir izini ararım. Anlattığı sessiz öyküler; karşılaşılan acılardan türlü şeyler öğrenen kolu kırık ama kanadı olan bedenleri anlatır. Evet gerçekten kanatlı heykelleri de var sanatçının. Öte yandan bir arada  olmanın verdiği güce inanan kararlı bedenler, neredeyse soyuta yönelen formlarıyla yüzey hareket birlikteliğinde bedenden heykele evrilerek bronzun içinden  dünyaya dokunurlar.

Sanatçının, tek ya da grup heykellerinde formu kütleselliğinden sıyıran, yazının ilk başında da değindiğim kendinden emin çizgidir. İzleyici görme eylemini iptal ederek, sadece dokunarak  figürlerin  konturlarını takip ettiğinde baş, bel, omuzlar ve tüm bedende yol alırken sanatçının ilk önce çamurla başlayan yolculuk anına tanık olur. Bronz dökümde ellerimize ve gözlerimize takılanlar, heykelin doğum anının izleri olur.

Nilay Kan Büyükişliyen’in heykelleri öteden beri figürün zamansallık ve mekansallığını farklı malzeme ve tekniklerle anlatır. Gördüklerimiz, malzemenin ağırlığından kurtulmuş, hareketi ve hareketsizliği çizginin formla olan dansında ortaya seren heykellerdir. Aynı özgürlükle  kamusal alanda bulunan ikili kadın erkek heykellerinde de karşılaşırız. Nilay Kan Büyükişliyen biçim içerik ilişkisinde  sanatını icra ederken soyut figüratif ya da soyut çalışmalarında bedeni hiç unutmayan bir sanatçı. Bu unutmama ritüelinde ikili formun  tekrarı sanatçının akademiden mezun olduğu yıllara dek uzanır. Bu ikiliğin içinde Büyükişliyen, formları aracılığıyla kendi sözleriyle, sevgi, güven aşk  gibi romantik konuları  da  malzemenin kütleselliğini bozarak lirik bir dille izleyiciye sunar.

Nilay Kan Büyükişliyen’in heykellerinde izlediğimiz bedenin canlılığı bir başka ifadeyle organik yapısı, onu nesne haline getirirken; bir yandan da toplumsal cinsiyet, ırk ve cinsellik gibi pek çok kimliğin konumlandığı, tanımlandığı, sorgulandığı bir alan olduğunu hatırlatır. Sanatçının sanat üretiminde yıllardır merkeze aldığı beden, ve onda gerçekleşenler, anlattıkları eşsiz öykünün mekanı olurlar. 

[1] Richard Sennett, Ten ve Taş, Türkçesi: Tuncay Birkan, İstanbul, Metis Yayınları, 2002, s.109

NAZLI PEKTAŞ



 
Nilay Kan Büyükişliyen

Nilay Kan Büyükişliyen

Biz-Bronz-70x20x17 cm
Nilay Kan Büyükişliyen

Nilay Kan Büyükişliyen

Gerilim-Bronz-40x14x12 cm
Nilay Kan Büyükişliyen

Nilay Kan Büyükişliyen

Figür-Bronz-27x15x10 cm
Nilay Kan Büyükişliyen

Nilay Kan Büyükişliyen

Dans-Bronz-50x35x20 cm
Nilay Kan Büyükişliyen

Nilay Kan Büyükişliyen

Balerin-Bronz-40x12x12 cm
Nilay Kan Büyükişliyen

Nilay Kan Büyükişliyen

Bağlılık-Bronz-60x20x18 cm