• Facebook
  • Twitter
  • Lebriz
Zahit Büyükişliyen

Prof. M.Zahit Büyükişliyen

1967 yılında G.E.E.Resim Bölümü’nü bitirmiştir. 1970 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açılan yarışma sınavını kazanarak, Avrupa’ya ihtisas yapmaya gönderilmiştir 1976 yılında Kassel Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirmiştir ve aynı akademide sanat eğitimi konusunda ihtisas yapmıştır. 1983 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde “Türk Resmi’nde Ankaralı Sanatçıların Etkinliği” konulu tez çalışması ile doktora yapmıştır. 1984 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Yardımcı Doçent kadrosuna atanmıştır. 1986 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölüm Başkanı seçilmiştir ve 1991 yılında Dekan Yardımcısı olmuştur. 1992 yılında aynı üniversitenin Resim Bölümü’nde Profesörlüğe atanmıştır. 1997 yılında Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyeliğine atanmıştır ve Plastik Sanatlar Bölüm Başkanı olarak halen bu görevi sürdürmektedir.

TİYATRO SAHNESİ OLARAK TUVAL:

GÖKYÜZÜ VE YERYÜZÜ ARASINDA RESİM

Zahit Büyükişliyen’in resimlerini izlerken, yazılarımda sıklıkla başvurduğum Fransız felsefeci M. Merleau-Ponty’nin; “Göz dünyayı görür ve dünyada tablo olmak için eksik olanı ve tabloda kendisi olmak için eksik olanı ve palette tablonun beklediği rengi ve bitirildiğinde, bütün bu eksikliklere yanıt veren tabloyu görür…”[1] sözlerini hatırlarım. Zira gördüklerim, rastlantıya yer bırakmayan bir kararlılığın ve duyumsamanın yaratım sürecindeki yalın kesişmesidir. Renk, çizgi ve boşluk birbirlerine attıkları ilmekler vasıtasıyla her defasında gökyüzünden yeryüzüne uzanan mekan ve zamanda “o” an’ın görüntüsü olurlar. Resim artık sanatçının gözünde olan bitenin dokusudur.

Tuval bu dokunun  kurulu olduğu   devingen bir  sahnedir Büyükişliyen için. Öteden beri Zahit Büyükişliyen’in tiyatro tutkusu ve bu alanda gerçekleştirdikleri bilinir. Bu sergi için kendisiyle yaptığım söyleşide; “ Benim resimlerinde boşluk çok önemli bir yer kaplar, tiyatro yönettiğim zamanlarda da sahneyi resim gibi düşünürdüm.” demiş ve eklemişti: “Resimde de tıpkı tiyatro sahnesinde olduğu gibi boşluk çok önemlidir. Çünkü tuvale yerleştirdikleriniz bu boşluk sayesinde hareket edebilir.

Hakikatten de resimlere baktığımızda renkler, çizgiler, lekeler ve boşluk kararlı bir dengenin eşliğinde bu tuval sahnede yerlerini alır. Zahit Büyükişliyen, resmini oluşturan ögelerin repliğini, resimde yer alma düzenini, ışığı  ve gölgeyi  boşluğun içine kararlı bir yönetmen refleksiyle kurar. Ayrıntılar, küçük lekeler, kırık ve devingen çizgiler, sağlam bir kurgunun içinde sanatçının birikim ve kazanımının koşulu olarak oradadır. Bu kurgunun içinde figürle karşılaşmazsınız ama ufuk hattından başlayarak resme kapılan bakışlarınız o resmin figürü oluverir. Gökyüzünün altında yayılan  duygu bütüne ulaşmayı çabalar. Bu yönüyle Zahit Büyükişliyen’ in resimlerinde doğu felsefesinin ve hatta doğu resminin izlerini bulmak olasıdır. Sanatçının boşluk-doluluk arasında kurduğu denge ve enstrümana dönüştürdüğü boşluk; Taocu varlıkbilimin, madde dünyasının alanları içerisinde boşluk kavramının oynadığı role yakınlaşır:

Boşluk bütünlüğe ulaşmayı amaçlar. “Dolu” olan bütün nesnelerdeki gerçek bütünlüğe ulaşmayı olanaklı kılan odur gerçekten de. Lao- tzu şöyle diyebilidi. “ Temel bütünlük, görünürdeki boşluktur. Tükenmez olandır yani…”[2]  “Chuang-tzu (“Gökyüzü ve Toprak” Bölümü) Ruh yüceliğidir Boşluk. Kendiliğinden öten kuş gibidir o. Evrenle özdeşleşir.”[3]

Renk ise kurulan bu dengede Zahit Büyükişliyen için nefes alan bir dildir. Büyükişliyen, bu dilin ortaya çıkardığı duyguları iyi bilen usta bir sanatçıdır. Bunu çok iyi bilir çünkü sanatının ilk yıllarından beri türlü coğrafyaların belleğinde kalan izlerini, renkleri vasıtasıyla hatırlar ve izleyiciyle paylaşır ve her defasında dünya tuvaline açtığı pencereden içeri girer.

Çizgi onun resminde kimi zaman yazı olarak belirir, kimi zaman lekeye dönüşür, kimi zamansa tıpkı son resimlerinde olduğu gibi okunmaz bir  şiirin kılavuzu olur. Yazı ile çizgi arasındaki halleri sizi tuvale saplar. Görünenin ardındakine ulaşma, sanatçının nadire kabinesini* aralama/karıştırma isteği uyandırır. Çizgiler; kırık, kalın, ince ve en yalın halleriyle Zahit Büyükişliyen resminde renkle karşılaştıklarında soyut lirik bir anlatımın türlü hallerine bürünürler.

Zahit Büyükişliyen, tiyatro sahnesine indirdiği gökyüzü ve yeryüzü arasında resim yaparken; doğanın kendi belleğinde devam eden yolculuğunu, görme eylemi vasıtasıyla türlü hallerde tükenmeksizin sunar. Özellikle son resimlerinde  Zahit Büyükişliyen, doğa ve kendi bedeni arasında olan bitenin ifşasını olanca yalınlığıyla resme döker.

----------------------------------------------------------------

[1] Maurice Merleau- Ponty, Göz ve Tin, Ahmet Soysal (çev.), 2. Basım, İstanbul: Metis Yayınları, 2003, s.38.

[2] François Cheng, Boşluk ve Doluluk, Türkçesi: Kaya Özsezgin, Ankara, İmge  Kitabevi,2006, s.60.

[3] François Cheng, a.g.y. ,s.63.

* Avrupa’da 16. ve 18. yüzyıl arası var olan nadire kabineleri (Wunderkammer) bütün bir evrenin tek bir özel oda içinde denetlenebileceği fikrine dayanıyor, tek bir bireyin nesne toplama faaliyetlerindeki ilgilerini ifade ediyordu. Ender rastlanan, değerli ya da tuhaf nesneler bir araya getirilip izleyenlerde merak ve ilgi uyandırmak, estetik haz sağlamak amaçlanıyordu. Sıra dışı olan karşısındaki büyülenme, 16. yüzyıl sonunun manyerist beğenisiyle de uyum içindeydi. Nadire kabinesi yaratıcı imgelemle bağlantılıydı; Dadaistlerin, sürrealistlerin ve bazı çağdaş sanatçıların eserleriyle de bazı koşutluklar taşımaktadır.

Nadire kabineleri için bakınız: Editör: Ali Artun, Sanatçı müzeleri İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 10- 11.

NAZLI PEKTAŞ



 
Zahit Büyükişliyen

Zahit Büyükişliyen

Çok Güzelsin-50x50 cm-TÜYB