BÜNYAMİN BALAMİR
1953 yılında Çorum’da doğdu. GÜ. Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü öğretim üyeliğinden 2005’de emekliye ayrıldı. TOBB ETÜ Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi yarı zamanlı öğretim üyesidir. Yayımlanmış 4 kitabı, yarışmalardan 21 ödülü bulunmaktadır. Kıbrıs, Moldova, Avusturya, İtalya, İrlanda, Tataristan, Polonya, İsveç, Bulgaristan, İngiltere, Belçika Brüksel Bozar Sanat Merkezi’nde ve T.C. Kültür Bakanlığı’nca ülkemizi temsilen Kırgızistan’da da olmak üzere 1975 yılından bu yana 467 sergide yer almış ve 50 kişisel sergi açmıştır. 1969 yılından bu yana Ankara’da yaşamaktadır.
Ulusal ve uluslararası sanat çalıştay ve fuarlarına da katılan Balamir’in resimleri, ilk sergisinden başlayarak sıra numaralıdır. Bu sergisinde, 2010-2105 numaralar arası çalışmaları bulunmaktadır. Resimleri bazı müzeler, üniversiteler, belediyeler, diğer devlet kurumları ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
Bünyamin Balamir, doğa kökenli fantastik soyutlamalar diyebileceğimiz resimlerinde, her şeye rağmen yaşama sevincini vurgular ve sonsuzluğun sesinde sevgiyi arar. Bilir ki, her güzel şey sevgiyle başlar.
SONSUZLUĞUN SESİ
Sonbahar yapraklarında kaldı yıllarım. “Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla” diyor şarkı. Ne çok şey hatırlıyorum yılların kaç sonbaharında. Rüya gibi geçti zaman, ben kaldım benden geriye. İnsanı sevdim, kırları, mevsimleri, bir de yaşamayı. Çocukluğumuzun masum yıllarında kelebeklerin kanatlarındaydım. Menekşe kokulu yamaçların tırmanılmayan yokuşlarında, hırçın kayalıkların kartal yuvalarında kaldı bakışlarım. Dört mevsimi yaşardım Vivaldi’yi bilmeden. Kentimin sinemalarında Kovboy ve Yeşilçam Filmleri vardı. Müzik dükkanlarından taş plak sesleri yayılırdı sokaklara ve onlara karışan fayton sesleri. Sonsuzluğun sesinde hayaller kurardım. Ben kadardı dünyam. Henüz bilmezdim sevgisiz bir yaşamın hayat olmadığını. Ve yıllar çok ve çabuk geçti. Kırlarından kopartılmış çiçek gibiyim kentleşme sürecinde ve ekolojik dengelerin bozulduğu dünyada. Yaşamak istediğim yer bu değildi. Çıkara dayalı insan ilişkilerinin acımasızlığı değildi hayallerim. Kuralları başkalarının belirlediği dünyayı kabullenemiyordum. Ben bana dönüyordum içimdeki sevgiye tutsak. Romantizmin özgürlük tutkusunda sanata sığınıyordum. Şiirler yazıyorum, öyküler, roman denemeleri ve resimler yapıyorum. Hümanizmanın derin sonsuzluğunda hayallerimde bir dünya kuruyorum. Orada insanlar mutlu, dünya daha güzel. Hayallerimi paylaşabilmenin mutluluğunda var olduğumu anlayarak ve canımı canlarımla paylaşarak.
Hangi zaman diliminde olursa olsun, “çağdaşlık” kavramında insan duyguları aynıdır. Değişen insan yüreği değil, yaşam biçimidir. Söz konusu değişimde yıllara yenik düştü masallar. O yer ve yıllardan uzaktayım şimdi. Değişen bir dünyada, ruhumun özlem dolu hayalleriyle buluştuğu yerdir resimlerim. Düşler sahnemdeki derinlik duygu yoğunluğumdur. Doğayı, sevgiyi, insanlık adına kaybolan değerleri arıyorum. Sonsuzluğun sesinde renklerle yazıyorum şiirlerimi ve sevgi öykülerimi. Hümanizmanın en masum duygularında yapıyorum resimlerimi. “Yabancı biçimlerle, yabancı sözcüklerle düşünülen hiçbir şey bizim değildir. Bizim olanı, bizim ettiğimiz her şeyi yalnızca kendi dilimizde düşünebiliriz, düşünmek zorundayız” diyor Bedrettin Cömert. Sanatın yüreği yöresel, dili evrenseldir inancında olan ben, benimi bize dönüştürmek istiyorum. “İncinsen de incitme”, “Kim olursan ol gel” ve “Yurtta barış, dünyada barış” söylemlerinin evrensel yüceliğinde.
Resimlerimin teknik oluşumu dengeli bir kompozisyon üzerindedir. Doğa ve modern algılar eşzamanlı disiplin içindedir. Soyut-somut bileşkesinde ki, yüzeysel etkide gizemli derinlikler peşindeyim. Koyu-açık kontrastının güçlü olması, renk ve zengin tonları, doku, ışık, gölge her zaman hedefimdir. Doğa kaynaklı resimlerime fantastik soyutlamalar diyebiliriz. Onlar akademisyen yanımın tuvale duygusal dokunuş sonuçlarıdır ve hayat kelebeklerin kanatlarında susmayan bir şarkıdır orada. Şarkımızda sevgi, saygı olsun, dostluk ve barış. Paylaşım olsun istiyorum, vefa ve özveri. Çünkü dünya yalnızca bizim değil, hayat da bitimsiz değil. Ruhumun sonsuz derinliğinde oluşan resimlerim başka gezegenleri çağrıştırır. Bir yer vardır orada ama her yerdir oralar. “Sanat dünyayı yansıtan bir ayna değil, dünyaya şekil veren bir çekiçtir” diyor V. Mayakovsky. Öğretilmiş resimler yapmadım hiç, ruhumun renklerini boyadım hayallerimle. Hiçbir şey eskisi gibi değil fırtınaların dinmediği yerde. Dünyada ki, onaylamadığım hayata karşı alternatif bir duruştur resimlerim. Çevreci bir yaklaşım da vardır içlerinde. Onlarda ben kadar benim, belki de Donkişot’un cesaretinde. Ayrıca yolu sevgiden geçenlerin buluştuğu yerdir de resimlerim. Ne duygular bırakıyoruz yıllara, hayallere ve tuvallere, sonsuzluğun içinde kaybolup giden ama sanatla yaşayan. İzleyicilerin resimlerimi beğenmeleri beni sonsuzluğun sesi ile buluşturur, o sesin duyulması da mutlu eder.
Bünyamin BALAMİR 9 Şubat 2018