KUM VE AKIŞKANLAR MEKANİĞİ
Dedim ki; Ben o kişiyim ki,
sevda esin verince kaleme sarılırım,
onun yüreğime yazdıklarını aktarırım.[1]
İnsanoğlunun öte dünya tasarımındaki en yeni yerdir belki de Araf. Garip bir adalet duygusundan, iyiliğin ve kötülüğün eşitlendiği ya da hesaba katılmadığı bir ‘sıfır’ noktasından, karadeliklerdekine benzer bir tekillikten doğar. Kendini büyütür; cennetin ve cehennemin sınırlarına sırnaşır; çağların gaddarlığı, ahmaklığı, sakarlığı koca koca hayatları zaman zaman da kitlesel bir biçimde aramızdan koparırken, kayıp giden onca ruh, en çok da Araf’ın hanesine yazılır.
Araf hakkındaki ilk, talihsiz ve temelsiz duygu, orada konaklayanları gene oranın griliğine bürünmüş, o uzun varoluşlarıyla teraziye ağırlığını koyamamış, eylemleriyle sönük, anısız, ayak’izsiz kimseler sanmaktır. Kimlerle karşılaşır Dante Araf kitabının kantoları arasında; özgürlük uğruna canına kıyanlar, kendi şiirlerinin bestecileri, aforoz edilmiş krallar, tembellikleriyle ünlü lavtacılar, suikasta uğramış politikacılar, kocası tarafından öldürülmüş kadınlar, kararları yüzünden intikam alınmış yargıçlar, suçsuz cerrahlar, saz ozanları, minyatür sanatçıları, toprak ağaları, papalar, piskoposlar, konsüller, ermişler, şiirleri yarım kalmış şairler, oyun yazarları, şövalyeler, noterler…
Araf toplanmanın, salt bir bekleyişin biçimlendirdiği bir çile doldurmanın, cenneti ummanın, yine de oraya gidememenin adresiyse, Raşit ALTUN denli hiç kimse Araf’ta bir gün olsun daha fazla zaman geçirmeyi dilememiş, ve bu bekleyişi kendi ilahi belirsizliğinden kurtarmak, onu üretmenin hammaddesi yapmak, nesneleştirmek, griliğinden azat etmek için onun kadar alın teri dökmemiştir…
O çok zaman önce, hem de gözümüzün önünde, boyamak için bir keten yumağı, atkıları ve çözgüleriyle bir pamuk örüntüsü; derişik lifleriyle petrol kokan bir muşamba, akçaağaçtan bir levha, ya da avuç içi kadar bir güderi değil, eni konu bir ‘urf’[2] seçti. İşliğini oraya kurdu, izleyeni oraya davet etti.
Galiba Araf, dünyamızı da en çok anıştıran yerdir. Kalabalıklar ve kum akışkanlar mekaniğine göre devinir. Cennet, ışığının toplananları aydınlatacak kadar olsun sızmasına izin verir. Cehennem, gölgelerinin orada boy göstermesine göz yumar. Zaman geçer, mevsimler, bekleyenler bekleyişlerinin ayırdına varsın diye değişir durur. İşte Raşit ALTUN Araf’ta olmaktan yakınmayan tek kişi olarak, sanatçının düş gücü için bu en kışkırtıcı uzamdan bir mevsim getiriyor. Hazırlıksız olduğumuz, kurallarını kestiremediğimiz, sağduyumuzu ters yüz eden, ne zaman biteceğini ve ardından ne geleceğini bilmediğimiz bir mevsim; Arafta(n) bir mevsim…
Erhan LANPİR
[1] Dante ALIGHIERI, Araf, XXIV, 52.
[2] Araf ‘urf’ (kum tepesi) sözcüğünün çoğuludur. (E.L)
1980 İzmir’de doğdu. 2001 yılında Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Görsel Sanatlar Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Üç kişisel sergisinin yanısıra 2015 Fransa Paris Louvre SNBA Carrousel Salonu Türk Delegasyonu Salon Sergisi , 2015 Polonya’da Torun Museum Okregowe’de Ala Turque sergisi ve 2012 ABD Miami Art Expo gibi çok sayıda sergide yer almış, ulusal ve uluslararası sempozyumlara katılmıştır. Yunus Emre resim Yarışması , TJK Anıt Heykel Yarışması, Turgut Pura Vakfı heykel yarışması , 2012 yılında Eskişehir Sanat Dernegi Yılın Resim Ödülünün de toplam dokuz ödülü olan sanatçının eserleri resmi ve özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Eskişehir’de kişisel atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.